Hayatta kabul etmenin önemi

Barış Yaka
Yayın Tarihi :
7.1.2024
Güncelleme :
20.3.2025

“Kabul” kelimesi öncelikle, “bir şeyin varlığını veya oluşunu hoş, uygun veya kaçınılmaz görüp gereğini yapmak” (Ağakay, 1966, s. 386), anlamına gelmektedir. Günlük hayatımızda sık sık kullandığımız, ancak üzerinde pek düşünmediğimiz kabul kelimesi, bu anlamıyla aslında son derece önemli bir psikolojik hâli ifade eder. Bir şeyleri “kabul etmek” öyle önemlidir ki bazı durumlarda gerçekleşmediğinde oldukça öfkelenmemiz veya mutsuz olmamız neredeyse kesindir.

Kelimenin tanımından yola çıkıldığında, kabul ile ilgili başlıca iki durum söz konusudur diyebiliriz. Birinci durumda, kişisel talep veya beklentilerimizle uyumlu bulduğumuz çeşitli koşul, davranış, olay vb. kabul eder ve buna uygun davranırız. Örneğin; bir yakınımız tarafından doğum günümüzde verilen hediyeyi, uzun boylu olmayı, işimizde terfi ettirilmeyi, önemli bir sınavdan aldığımız yüksek puanı veya havanın güzel olmasını muhtemelen sevinç ve memnuniyetle kabul eder; bu sevinç ve memnuniyetimizi de söz ve davranışlarımızla gösteririz. İkinci durumda ise talep veya beklentilerimizle uyumlu bulmasak da çeşitli koşul, davranış, olay vb. -değiştirme gücümüz olmadığı için- kabul etmemiz zorunludur. Kabul etmemizin zorunlu olduğu durumlara örnek olarak ise sevdiğimiz kişi tarafından terk edilmemiz, bir işe girmek için bazı koşulları yerine getirmemizin gerekmesi, yaşlanmamız, bir yakınımızın vefat etmesi, havanın yağmurlu olması veya kaza geçirmemiz verilebilir. Böyle bir durumda, eğer bunun kaçınılmazlığının farkındaysak ve hedeflerimize ulaşmak (ihtiyaçlarımızı karşılamak) için söz konusu durumu kabul etmenin gerekliliğini anlıyorsak, daha ılımlı ve yapıcı duygular (ör. aşırı bir öfke yerine hafif bir kızgınlık, büyük bir üzüntü yerine biraz can sıkıntısı) hissedip bir an önce çözüme odaklanmamız ve yeni duruma uyum sağlamamız kolaylaşır. Aksi takdirde, yukarıda kısaca belirtildiği gibi üzüntü, öfke, mutsuzluk vb. acı veren birtakım olumsuz duyguları yoğun bir şekilde yaşamamız ve sonuçta, hedeflerimize ulaşamamamız son derece olasıdır. Çünkü bu duygularla beraber genellikle, pek işlevsel olmayan, yani bizi hedeflerimize ulaştırmayacak hatta başka sorunlar yaşamamıza yol açacak çeşitli davranışlar (ör. hastalığını kabul etmeyen birinin tedavi olmaya yanaşmaması, eşi/sevgilisi tarafından terk edildiğini kabul etmeyen birinin şiddete başvurması, bağımlılığını kabul etmeyen birinin madde kullanımını sürdürmesi) gösteririz.

Hayatımızda kabul etmekte en çok zorlandığımız ama bir o kadar da sık karşılaştığımız durumlardan biri bana göre, bir konuda sorun yaşadığımız durumlardır. Birçok insan bir konuda sorun yaşamaya başladığında, bunu çeşitli nedenlerle (ör. sorundan henüz ciddi biçimde rahatsız olmadığı, sorunla veya sorunla ilgili kişilerle yüzleşmekten korktuğu, sorunun ciddiyetinin farkında olmadığı, sorunun çözümünün çok meşakkatli veya imkânsız olduğuna inandığı ya da o konuda sorun yaşıyor olmaktan utandığı için) görmezden gelmeye, umursamamaya veya önemsizleştirmeye çalışmaktadır. Oysa bu tutum genellikle sorunun büyümesine, karmaşıklaşmasına veya en iyi ihtimalle devam etmesine yol açmaktadır. Eğer sorun alkol veya diğer bir uyuşturucu/uyarıcı madde bağımlılığı, obezite, aile içi şiddet, depresyon gibi oldukça önemli bir sorunsa sözünü ettiğimiz tutum, sorunun çözülmesi noktasında işimizi daha da zorlaştırmaktadır. Bugün ruh sağlığı alanında çalışan bütün uzmanlar bilirler ki bireyler olarak sorunlarımızı çözmemizin birinci aşaması bir sorunumuz olduğunu kabul etmektir. Sorunun çözümü konusunda atılacak diğer adımlar mutlaka bu ilk adımı takip eder; burada başka bir seçenek bulunmamaktadır. Bir sorunu olduğunu hatta bunun ortaya çıkmasında ve/veya sürmesinde az ya da çok kendisinin sorumluluğu olduğunu kabul eden kişi, sorununun çözümü için muhtemelen en kısa sürede adım atacaktır. Bu kişi doğru adımları da istikrarlı olarak atacak olursa makul bir enerji, zaman ve/veya para harcayarak sorunundan kurtulacak veya onunla verimli bir şekilde yaşamayı öğrenip hayatına devam edecektir. Sorunu olduğunu ve en azından, bunun çözümü konusunda kendi sorumluluğunun da olduğunu kabul etmeyen kişi ise büyük bir olasılıkla uzun bir süre daha bu sorunuyla sıkıntı çekerek yaşayacak ve belki, sorununun çözümü için gerekenden çok daha fazla enerji, zaman ve/veya para harcamak zorunda kalacaktır.

Kabul etme konusunda son olarak temel bir noktayı belirtmek yerinde olacaktır. Burada bahsettiğim biçimiyle kabul etme düşüncesi ve duygusu ve bunlara göre davranmak; bir çaresizlik, acizlik, zayıflık, yetersizlik veya teslimiyet içermemektedir. Bu kabul etme hâli tam tersine, hayatta zaman zaman çeşitli konularda çeşitli güçlüklerle, sorunlarla karşılaşabileceğimizi; bir insan ve birey olarak mükemmel olmadığımızı, bazen hata yapabileceğimizi ve karşılaştığımız bütün güçlükleri, sorunları hemen ve kolayca aşamayabileceğimizi bilmeye, baştan bunu kabul etmeye dayanmaktadır. Zaten aksi düşünce, inanç ve beklentiler de pek gerçekçi olmayacaktır. Bu belirtilen bakış açısını görmek, kabul etmek ve bu doğrultuda hareket etmek elbette ilk anda birçok kişiye başarılması zor veya gereksiz bir iş olarak görünecektir. Ancak bu bakış açısının, kişilerin kendilerini hayatta daha güçlü, güvenli ve etkili hissetmelerine yardımcı olacağına inanıyorum.

Kaynaklar

  • Ağakay, M. A. (Ed.). (1966). Türkçe sözlük (4. bs.). Türk Dil Kurumu.